Sedat Yalçın’ın sessiz dönüşü, eski siyasetin yeni yüzleri ve halkın kandırılma eşiği üzerine bir yazı oldu.
Türk siyasetinde yeni bir sahne kuruldu. Oyuncular tanıdık, kostümler değişmiş, replikler güncellenmiş. Bu sefer sahnede “Anahtar Parti” var. Adı yeni, iddiası büyük: Sistemi kilitleyen sorunlara anahtar çözüm getireceklerini söylüyorlar. Ancak kurucular kuruluna, parti programına ve en çok da transfer edilen siyasetçilere baktığınızda karşınıza “eski düzenin yeni tabelası” çıkıyor.
Bakın, bu millet artık aldanmak değil, aldatılmak istenmekten bıktı.
A Parti'den K harfini çıkarınca samimiyet mi gelir?
Parti ismine dikkat: “Anahtar Parti”. Ama burada ilginç bir şey var: AK Parti'nin içinden çıkan ama ona benzemediğini iddia eden bir yapıdan söz ediyoruz. Tıpkı DEVA ve Gelecek gibi, Anahtar Parti de kökünü inkâr etmiyor ülkücü milliyetçi kökeninin yanı sıra birçoğu zamanında mevcut hükümete destek vermiş kadrolardan oluşuyor. Hadi açık konuşalım: Bu yeni partinin Adında "K" harfi eksik. O K harfi aslında "küskünleri" temsil ediyor. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, o harf eksik kalıyor.
DEVA ve Gelecek Partisi kurulduğunda aynı eleştiriler yapılmıştı. “AK Parti'den ayrılanlar kendilerine alan açıyor, geçmişi unutturmak istiyor” denmişti. Anahtar Parti de aynı yolu izliyor. Fakat bu sefer figüranlar bile aynı. Değişen sadece yıllar.
Sedat Yalçın için özel bir başlık açalım
2015’te AK Parti Bursa milletvekili aday adayı olan Sedat Yalçın, daha sonra Yeniden Refah Partisi’nin Bursa büyükşehir belediye başkan adayı olarak karşımıza çıktı. Şimdi ise Anahtar Parti’de. Henüz yıl dolmadan iki ayrı siyasi kulvarda koşmuş bir isim.
Peki, bu hız neyin telaşı?
Oysa aynı Sedat Yalçın, 24. Dönem milletvekili Mustafa Öztürk'ün AK Parti'den istifasına 2019'da şöyle tepki göstermişti:
"Hayatı boyunca sahip olduğu bütün unvanları AK Parti sayesinde elde etmiş olanların, bu zor günlerde partiden ayrılması vefasızlıktır."
Bugün dönüp kendisine sormak gerek: Görüşleriniz mi değişti, yoksa pozisyonunuz mu?
Üstelik o dönem AK Parti ile Yeniden Refah arasındaki görüşmelere dair “Bursa’yı Refah’a bırakabilirler” diyerek kamuoyunu uyardığınızda, bugün aynı Refah çizgisine siz adım attınız, sonra da Anahtar’la kapıyı açtınız. Bu nasıl bir politik zikzak?
İktidar bloğu, “CHP gelirse ekonomik kriz derinleşir, milli güvenlik zedelenir, terörle mücadele sekteye uğrar, hatta Öcalan bile serbest kalabilir” gibi korku temelli tezlerle seçmeni tutmaya çalışırken, muhalefetin bir kısmı ise “Yeter ki AK Parti gitsin” yaklaşımıyla siyaset üretmeye çalışıyor. İşte tam bu siyasal kutuplaşmanın ortasında, Anahtar Parti “üçüncü bir yol” iddiasıyla sahneye çıkıyor. Ancak bu “üçüncü yol” gerçekten yeni mi? Yoksa sadece korku siyasetinin paketlenmiş yeni bir versiyonu mu?
Sonuç olarak biz onlara benzemeyiz 161 partiden farkımız bu diyenlerin vekil transferlerini hiçbirimiz unutmadık.Hafızalar hala taze.
Kurucuların Geçmişi: Yeni Parti, Eski Siyaset
Anahtar Parti'nin kurucularına baktığımızda tablo daha da netleşiyor:
- Adnan Süphanoğlu, 2001’den 2016’ya kadar AK Parti içinde aktif görev aldı. 2018’de yine AK Parti’den milletvekili aday adayıydı.
- İsmail Kaya, 2024’te AKP’den istifa ederek Anahtar Parti’ye geçti.
- Halil Özşavlı, 27. dönem AK Parti milletvekiliydi.
- Hakan Tanrıöver, Gaziantep’ten 3 dönem AK Parti aday adayıydı.
- Ayhan Erel, 2017’de İYİ Parti Kurucular Kurulu’nda yer aldı, şimdi Anahtar Parti’nin teşkilat başkanı.
Bu tablo, yeni bir parti değil, eski sistemin güncellenmiş versiyonudur. İsimler farklı olabilir ama zihniyet aynı.
Programdan Politika Çıkmaz
Parti programına gelirsek: 80 sayfa dolusu “iyi niyet beyanı”. “Devlet Planlama Teşkilatı yeniden kurulacak”, “Varlık Fonu kapatılacak”, “Merkez Bankası bağımsız olacak” gibi her partinin her seçimde söylediği cümleleri arka arkaya dizmişler. Liyakattan, fırsat eşitliğinden, yapay zekâya dayalı eğitim sistemlerinden bahsediliyor. Ama bunlar nasıl olacak? Ne zaman? Kiminle? Ne kadar sürede? Hiçbir şey net değil.
Özellikle “Göç Politikası” bölümü dikkat çekici. Suriyelilere verilen vatandaşlıkların iptal edileceği, mülklerin kamulaştırılacağı söyleniyor. Bu kadar sert ifadeler, milliyetçiliğin kılıcını gösteriyor ama hukuk kalkanı yok. Uluslararası hukuk, mülkiyet hakkı, insan hakları? Sessizlik...
Yavuz Ağıralioğlu’nun çıkışı da ilginç:
“Yirmi üç yıllık iktidarın yapamadıklarını biz yapacağız” diyor.
Ama aynı Ağıralioğlu, altı ay gibi kısa sürede "pırıl pırıl bir parti" kurduklarını söyleyerek siyasal romantizmin ötesine geçemiyor. Eleştirdiği muhalefetin yerine kendini koyarken, aynı stratejileri kullanıyor. Yani çözüm değil, sadece alternatif bir problem sunuyor.
Ve Bursa Medyası: Gürültü Var, Hareket Yok
Anahtar Parti'nin en yoğun PR çalışması nerede? Elbette Bursa'da. Medya eliyle iki-üç gazetecinin eliyle "halk hareketi" gibi lanse edilmeye çalışılıyor. Oysa halk nezdinde görünür tek başarıları anket grafiklerinde en alt sıralarda, diğer partilerin hemen üzerinde cılız bir çizgi olmaları.
Bu çizgi; halkın kalbindeki değil, istatistiklerdeki yerlerini temsil ediyor.Elbetteki bu durum değişebilir. Oylarını arttırma potansiyeline sahiptir. Mevcut durum budur. Siz bakmayın %20 oy alıyor gümbür gümbür geliyor laflarına.
Sonuç?
Anahtar Parti, aslında eski kapıların yeni kilididir. İddia ettikleri “üçüncü yol”, kırk katırla kırk satır arasında bir süs yoludur. Yeni bir siyaseti temsil etmiyor; yalnızca eski aktörlere yeni roller veriyor.
Bu millet artık değişim değil, dürüstlük istiyor. Ve gerçek bir değişim; sadece isimle, logoyla, parti programıyla değil, samimi bir geçmiş muhasebesiyle başlar.
Anahtar elde ama kapı kilitli. Belki de yanlış anahtarla uğraşıyoruz.
Son söz olarak şunu da ekleyelim:
Eski sistemin bozulan çarklarını değiştirmek istiyorsanız, mevcut düzenin kurallarıyla seçilmeniz gerekiyor. Madem ittifaklara katılmayacağınızı açıkça beyan ediyorsunuz, o halde 50+1 barajını nasıl aşmayı planlıyorsunuz?
Partinizin oy oranı için %3 ile %33 arasında yaptığınız tahmin ise ciddi bir tutarsızlığı işaret ediyor. Unutmayın: %33 oy oranı bile Cumhurbaşkanı seçilmek için yeterli değildir.
Bugün %30 oy almak, en az 15 milyon seçmenin desteğini kazanmak anlamına gelir.
Peki, bu ölçekte bir hedefe on katı kadar sapma ihtimaliyle yürümek ne kadar gerçekçidir?
Bu kadar büyük bir belirsizlikle nasıl güven inşa edeceksiniz?