CHP Örgütünü Yok Sayanlar: Adliye Koridorunda Tek Başına Yürür
Buraya yazıyorum...
Yıllarını, emeğini CHP’ye vermiş, “Yeter ki bu parti iktidar olsun, ben aç kalırım, savaşırım” diyen onca insan bugün yok sayılıyor. Görmezden geliniyorlar. Herkesin gözünün içine baka baka hem de... Buna rağmen hâlâ “Olsun, gelsinler” diyecek değilim. Çünkü bana ulaşan dostlar var. Arayıp ağlayanlar var. İçleri yanıyor. Haklılar... Çünkü onlar bir avuç yürekli insan. Unutulmadıklarını, yalnız olmadıklarını bilmeleri gerekiyor.
Balık hafızalı değilsiniz, sevgili başkanlar. Her şeyi çok iyi bildiğinizi ben de biliyorum. Ama işinize gelmiyor, görmezden geliyorsunuz. Ben ise bir dost gibi yazıyorum. Nasıl anlarsınız bilemem; anlayana.
Gün geliyor konuşuyoruz, dertleşiyoruz insanlarla... Bugün hâlâ o caddede yerinde duran bir esnaf, bana yumruk sallamıştı vaktiyle. “FETÖ'cü” demişti bana, oysa sonra öğrendik ki ailesi baştan ayağa o yapının içindeymiş.
Şehreküstü Meydanı’nda kimliğimi isteyen kişi de zabıta çıktı sonradan. Polis olduğunu sanmıştım. Hâlâ görevinin başında. Bu da hafızama kazınan anılardan biri oldu.
Seçim gecesine kadar CHP'ye selam dahi vermeyen bazı gazeteciler, bugün belediye etkinliklerinin baş köşesinde. “Abi bırak bu CHP’lileri, gel influencer olalım, siyasete karışma” diyenler ise BURFAŞ'tan çıkmaz olmuş. Reklam üstüne reklam... Dün CHP’ye küfredenler, bugün en ön sırada boy gösteriyor. İmamoğlu’na ağza alınmayacak sözler eden bir simitçi bile hâlâ tezgâhında caka satıyor.
Bakın, kimse işinden gücünden olsun demiyorum. Ama yüzsüzlük bir tarafa... Asıl mesele şu: Bu tablonun baş sorumlusu kim?
CHP örgütünü yok sayan, yıllarca bu dava için gece gündüz demeden çalışmış insanlara sırt çeviren siz değil misiniz?
Ben yazıyorum. Üstünüze alınır mısınız, bilemem. Alınmazsanız da canınız sağ olsun. Ama ben sustukça içim rahatsız oluyor. Yazmak, biraz da vicdan borcudur. Geriye sadece gerçeğin izleri kalır.